Yılbaşına yaklaşırken güzel şeyler yazmayı planlıyordum ama son haftalardaki gündem o kadar kötü haberlerle dolu ki, içimdekileri yazmayı istedim.
Geçtiğimiz Cumartesi akşamı Beşiktaş-Bursa maçından sonra çelik kuvvet güçlerine yapılan terör saldırısında 44 genci kaybettik. Hepsi gencecik, daha hayatlarının baharında insanlar. İşine yeni başlamış, yeni çocuk sahibi olmuş, üniversitede okuyan, hayallerine henüz ulaşamamış. Aileleri cenazelerinde deli gibi olmuş, inanamıyorlar kaybettiklerine sevdiklerini. Göz yaşlarının hesabı yok. Yazık, çok yazık. İstanbul'un bu kadar merkezi bir yerinde kilolarca bomba dolu bir aracın fark edilememesi, bilinememesi o an ışıkta bekleyen arabadakilerin, otobüse binip evlerine dönmeyi bekleyen çelik kuvvet güçlerinin canına mal oldu. Yaşı, mesleği, görevi ne olursa olsun, senin, benim, onun amcası, abisi, ablası, kardeşi öldü. Hayalleri öldü, umutları öldü, geleceği öldü, gündüzleri, geceleri öldü. Evinde eşyaları en son bıraktığı gibi kaldı, yataklarında son kokusu, sevdiklerinin kulaklarında son söyledikleri. Bırakıp gittiler bizi birer melek olarak, bir daha dönmemek üzere.
Çok acı, çok fazla acı. Allah'tan yaralılara acil şifa, başta yakınları ve tüm sevdikleri olmak üzere hepimize baş sağlığı diliyorum. Bir daha böyle kara günleri yaşamayalım inşallah.
Aynı şekilde komşu ülkemiz Suriye'de de bir insanlık dramı yaşanıyor. Kurtarılmak için yalvaran insanlar, her an bir bomba korkusuyla, bir kurşun korkusuyla yokluk içinde hayat mücadelesi veren insanlar.
Dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet değil, insanları birbirinden ayıran vicdan sahibi olup olmamaları gerçekten. Bir insan toplu katliam yapmayı nasıl bir ruh haliyle karar verir? Hiç bir sebep insan öldürmek için, ya da buna kast etmek için geçerli bir sebep olamaz. Şiddet şiddeti doğurur. Etki-tepki yasası her zaman ve her yerde geçerlidir.
Her gün kadına şiddet haberleri izliyoruz, kendinden fiziksel gücü az bir insana şiddet uygulamak neyi kanıtlar? Güç mü? Hayvanlar hayatta kalmak için birbirini öldürebilir ama biz akıl, benlik ve özgür seçim yapabilme yeteneği olan varlıklar olarak birini öldüremeyiz.
Dünya üzerinde her gün fikirleri, istekleri birbirinden farklı oldukları için insanlar birbirini öldürüyor. Uzlaşmak bu kadar mı zor? Hoşgörü, tolerans, anlayış bu kadar mı zor? Hayır, halkımız cahili kabul etmiyorum! Okumakla insanın cehaleti gitmiyor. Cehalet ancak saf bir kalbe yani vicdana sahip olmakla ortadan kalkar. Doğruyu yanlışı ayırt edebilmeyle. Bu sebeple hepimize çok büyük pay düşüyor. Bunu gördüğümüz her çocuğa öğretmemiz lazım. Doğruyu, yanlışı ayırt etmeyi, insani değerleri.
Önce "insan" olmamızın hakkını vermemiz lazım. Karşımızdakinin eğitim seviyesi bizden düşük diye küçümsememeli, onu da dinlemeli, anlamalı, insanları kötüyü seçmeye iten sebepleri bulup, bunları ortadan kaldırmalı, doğruyu sorularla buldurtmalıyız. Yoksa doğayı ve kendi türümüzü katlederek yavaş yavaş kendi sonumuzu getireceğiz.
Hayır, ben ümitsiz değilim. Dünyada bunca şiddete rağmen, bizi sevgi ve hoşgörü kurtaracak. Yeter ki bizden farklı olanlara empati kurabilelim, farklarımızla birbirimizi kucaklayalım.
Umut insanın peyniri, ekmeği, yaşama sebebi. Bizim de iyi bir geleceğe dair umudumuzu kaybetmememiz, kenetlenmemiz lazım. Zaman birlik zamanı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder