Bir önceki gece geç yatınca üçüncü gün saat 10:00'a doğru kalkabildik. Bugün için planımızda Donkey Tours'a katılmak ve sonrasında da Casa Mia ya da Casa Batllo'a gitmek vardı. Donkey Tours'u ekip arkadaşım Nüket Hanım'dan öğrenmiştim. O tura katılmış, çok beğenmişti. Biz de La Ramblas'dan çıkıp Donkey Tours'la buluşacağımız Plaça Nova'ya gittik. Yol üzerinde güzel bir kafe keşfedip orada kahvaltımızı ettik. Sonra da Donkey Tours'un neşeli ekibi ile buluştuk. Normalde onlar hem "Modernism", hem "Old Town" turları yapıyorlarmış. Biz Old Town'u tercih ettik.
Tur öncelikle bize gerçekten gizli saklı yerleri göstermeye çalıştıklarını paylaşmak için, bir turist olarak ancak oteliniz yakınsa ya da yolu kaybetmişseniz denk geleceğiniz bir duvardaki mozaikle başladı. Plaça Nova'nın çok yakınında Plaça d'Isidre Nonell'de bulunan bu mozaik aslında 6000 fotoğraftan oluşuyor. Bu mozaiğin adı El Món Neix en Cada Besada (The World Begins With Every Kiss). 2014 yılında İspanya veraset savaşları sırasında Barselona'nın düşüşünü anma töreninin 300. yılı çerçevesinde bir yerel gazetenin öncülüğünde yapılmış. Daha fazla bilgi için buradan araştırabilirsiniz. Bir çok insanın özgürlük nedir fotoğraflarını renklendirerek öpüşen iki dudağın resmini oluşturmuşlar. Orada yazan aşağıdaki dize çok manidar.
The sound of a kiss is not as loud as that of a canon, but it’s echo lasts a great deal longer.
Sonrasında Plaça Nova'ya geri döndük ve yeni bir şey daha keşfettik. İlk oradan geçişimizde, öylesine bakıp geçtiğimiz okul binasının üzerindeki resim meğer Picasso'nun bir resmiymiş ve Barselona'ya ait özellikleri resmediyormuş. Uzun adamlar Barselona'da törenleri yapılan dev insanları, kule insanların üst üste çıkıp yaptıkları insan kulesini, küçük adamlar kral ve kraliçeyi, eşekli adamlar orduyu temsil ediyormuş.
Sonrasında ilk gezdiğimiz yer avukatlara ait tarihi bir okulun avlusu oldu. Girişindeki sembol hukuğu anlatıyormuş: sarmaşık bürokrasinin dolambaçlı yollarını, kuş özgürlüğü, kaplumbağa hukuktaki işlerin yavaşlığını anlatan sembollermiş. Binanın hemen içine de bir girdik, bayağı tarihi bir binaydı, içinde güzel bir çeşme havuzu ve üst katında da mozaik işlemeleri vardı.
Sonrasında Santa Maria Del Mar Kilise'sine gittik, bu kiliseyi fakir halk Catedral de Barcelona'ya alınmadıkları için kendileri bağışlarla yapmışlar. İşçiler, balıkçılar kendi elleri ile taş taşımışlar. Montjuic'den buraya botlarla taş taşınmış. Bu sebeple kilisenin kapısında sırtında yükü bir işçi resmi var. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Kilisenin içi de gerçekten çok sade ama güzeldi. Zenginlerin gittiği Barselona Katedralinin girişi 8 Euro, ona girmedik çok vaktimiz olmadığı için.
Sonrasında da Gotik sokakları gezdik. Beni en çok etkileyen yer Plaça de Sant Felip Neri oldu. Buraya İspanya iç savaşı sırasında bomba düşmüş ve bir çok çocuk ölmüş, bir kısmını da öğretmenleri içeri kaçırmaya çalışmış. Şimdi o hala bomba izlerinin durduğu o yerde küçücük çocuklar okullarının önünde oynuyordu. Yıllar önce yaşıtlarının da savaştan, bombadan habersiz orada oynadığı gibi. Bu meydan filmlere kliplere sahne olmuş. Aklımda kalan Evenesance My Immortal oldu. Ve o sabaha o şarkıyı söyleyerek başlamıştım hiç habersiz.
Hiç beklemediğimiz bir yerde eski bir Roma tapınağının ayakta kalmış sütunları apartmanlar arası kapalı bir alanda bizi karşıladı. Ayakta kalan bu sütunlar milatta önceki ilk yüzyıla ait olan El Templo de Augusto tapınağıymış. (Plaça Reial)
Palau Reial Major bizim de bir kaç akşam uğradığımız gençlerin akşam gelip oturup şarkılar söylediği geceyi ve tarihi seyrettiği bir yer. Oradaki yerle ilgili de dönemin kralının orada oturduğu ve kötü koktuğu için de herkesten uzakta yüksek kulelerde kalmayı tercih ettiği efsanesini anlattı rehberimiz. Ayrıca oradaki diğer bir binada da kralın düşmanlarını öldüren bir cellatın kaldığı bina da varmış. Halk onu kendi arasında istemediği için mecburen saray sınırları içerisinde bir yere yerleştirmişler. Burası akşam gelip keyif yapmak için ideal bir mekan. İnsanda bu kadar tarihi olan bir mekanda oturmak, bugünü yaşamak tuhaf bir duygu veriyor. Hem tarih kokan hem de yaşayan bir meydan.
Musevilere ait ayrı bir kesim de varmış Barselona'da. Şehrin içine karışmamaları için onlara ayrı bir semt ayrılmış. Rehberimiz aslında Christophe Colomb'u her ne kadar kralın Amerika'yı keşfi için gönderdiği için söylenmesine rağmen onu aslında musevi tüccarların paraları ile gönderildiğini söyledi.
İlgimizi çeken şeylerden biri de Santa Maria Del Mar katedralinin yanındaki hiç sönmeyen ateş oldu. 1714 yılındaki İspanya iç savaşında ölen Katalanlar anısına bu anıtı yapmışlar. Bu anıtın adı "Fossar de les Moreres".
"El born centre cultural i de memòria" da normalde pazar yeri yapılacakken bir anda altındaki tarihi binaların çıkmasıyla müzeye dönüştürülmüş bir yer. O gün orası kapalıydı ama ertesi gün içine girebildik. Onun bulunduğu yerdeki bayrak direğinin uzunluğunun bir özelliği varmış. Bize rehber tahmin etmemizi istemişti: Uzunluğu 1714 yılında yaşananları unutmamak için 17 metre ve 14 cm'miş.
Bu seyahattan genel kültür olarak öğrendiğimiz bir şey de Katalanya'daki bayrakların farkları oldu. Turdaki bir arkadaş Katalan çıkınca rehberimizin de bilmediği bu bilgiyi toplu öğrenmiş oldu: baş kısmında mavi renk ve beyaz yıldız olanlar sosyalistlere, sarı üzeri kırmızı yıldız olanlar kapitalistmiş.
Barselona'nın her yeri tarihten izler taşıyan müthiş sokaklarını gezmek inanılmaz zevkliydi. Her bir sokağına hayran kaldık!
3. günün Donkey Tours kısmından çok uzadığı için kesiyorum. 2. kısımda görüşmek üzere!
Şimdiden 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun ve Cumhuriyetimiz daim olsun!!!
Sevgiler,
The sound of a kiss is not as loud as that of a canon, but it’s echo lasts a great deal longer.
Sonrasında Plaça Nova'ya geri döndük ve yeni bir şey daha keşfettik. İlk oradan geçişimizde, öylesine bakıp geçtiğimiz okul binasının üzerindeki resim meğer Picasso'nun bir resmiymiş ve Barselona'ya ait özellikleri resmediyormuş. Uzun adamlar Barselona'da törenleri yapılan dev insanları, kule insanların üst üste çıkıp yaptıkları insan kulesini, küçük adamlar kral ve kraliçeyi, eşekli adamlar orduyu temsil ediyormuş.
Sonrasında ilk gezdiğimiz yer avukatlara ait tarihi bir okulun avlusu oldu. Girişindeki sembol hukuğu anlatıyormuş: sarmaşık bürokrasinin dolambaçlı yollarını, kuş özgürlüğü, kaplumbağa hukuktaki işlerin yavaşlığını anlatan sembollermiş. Binanın hemen içine de bir girdik, bayağı tarihi bir binaydı, içinde güzel bir çeşme havuzu ve üst katında da mozaik işlemeleri vardı.
Sonrasında Santa Maria Del Mar Kilise'sine gittik, bu kiliseyi fakir halk Catedral de Barcelona'ya alınmadıkları için kendileri bağışlarla yapmışlar. İşçiler, balıkçılar kendi elleri ile taş taşımışlar. Montjuic'den buraya botlarla taş taşınmış. Bu sebeple kilisenin kapısında sırtında yükü bir işçi resmi var. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Kilisenin içi de gerçekten çok sade ama güzeldi. Zenginlerin gittiği Barselona Katedralinin girişi 8 Euro, ona girmedik çok vaktimiz olmadığı için.
Sonrasında da Gotik sokakları gezdik. Beni en çok etkileyen yer Plaça de Sant Felip Neri oldu. Buraya İspanya iç savaşı sırasında bomba düşmüş ve bir çok çocuk ölmüş, bir kısmını da öğretmenleri içeri kaçırmaya çalışmış. Şimdi o hala bomba izlerinin durduğu o yerde küçücük çocuklar okullarının önünde oynuyordu. Yıllar önce yaşıtlarının da savaştan, bombadan habersiz orada oynadığı gibi. Bu meydan filmlere kliplere sahne olmuş. Aklımda kalan Evenesance My Immortal oldu. Ve o sabaha o şarkıyı söyleyerek başlamıştım hiç habersiz.
Hiç beklemediğimiz bir yerde eski bir Roma tapınağının ayakta kalmış sütunları apartmanlar arası kapalı bir alanda bizi karşıladı. Ayakta kalan bu sütunlar milatta önceki ilk yüzyıla ait olan El Templo de Augusto tapınağıymış. (Plaça Reial)
Palau Reial Major bizim de bir kaç akşam uğradığımız gençlerin akşam gelip oturup şarkılar söylediği geceyi ve tarihi seyrettiği bir yer. Oradaki yerle ilgili de dönemin kralının orada oturduğu ve kötü koktuğu için de herkesten uzakta yüksek kulelerde kalmayı tercih ettiği efsanesini anlattı rehberimiz. Ayrıca oradaki diğer bir binada da kralın düşmanlarını öldüren bir cellatın kaldığı bina da varmış. Halk onu kendi arasında istemediği için mecburen saray sınırları içerisinde bir yere yerleştirmişler. Burası akşam gelip keyif yapmak için ideal bir mekan. İnsanda bu kadar tarihi olan bir mekanda oturmak, bugünü yaşamak tuhaf bir duygu veriyor. Hem tarih kokan hem de yaşayan bir meydan.
Musevilere ait ayrı bir kesim de varmış Barselona'da. Şehrin içine karışmamaları için onlara ayrı bir semt ayrılmış. Rehberimiz aslında Christophe Colomb'u her ne kadar kralın Amerika'yı keşfi için gönderdiği için söylenmesine rağmen onu aslında musevi tüccarların paraları ile gönderildiğini söyledi.
İlgimizi çeken şeylerden biri de Santa Maria Del Mar katedralinin yanındaki hiç sönmeyen ateş oldu. 1714 yılındaki İspanya iç savaşında ölen Katalanlar anısına bu anıtı yapmışlar. Bu anıtın adı "Fossar de les Moreres".
"El born centre cultural i de memòria" da normalde pazar yeri yapılacakken bir anda altındaki tarihi binaların çıkmasıyla müzeye dönüştürülmüş bir yer. O gün orası kapalıydı ama ertesi gün içine girebildik. Onun bulunduğu yerdeki bayrak direğinin uzunluğunun bir özelliği varmış. Bize rehber tahmin etmemizi istemişti: Uzunluğu 1714 yılında yaşananları unutmamak için 17 metre ve 14 cm'miş.
Bu seyahattan genel kültür olarak öğrendiğimiz bir şey de Katalanya'daki bayrakların farkları oldu. Turdaki bir arkadaş Katalan çıkınca rehberimizin de bilmediği bu bilgiyi toplu öğrenmiş oldu: baş kısmında mavi renk ve beyaz yıldız olanlar sosyalistlere, sarı üzeri kırmızı yıldız olanlar kapitalistmiş.
Barselona'nın her yeri tarihten izler taşıyan müthiş sokaklarını gezmek inanılmaz zevkliydi. Her bir sokağına hayran kaldık!
Son ve bana orjinal gelen bir ayrıntı: sokak aralarında bazı yerlerde gülümseyen ve gözüyle bir yeri işaret eden adam kafaları var. Burası zamanında okuma yazma bilmeyen denizciler için barları işaret eden figürlermiş. Çok hoş bir çözümmüş!
Şimdiden 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun ve Cumhuriyetimiz daim olsun!!!
Sevgiler,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder