Geçtiğimiz hafta sonu evlilik yıldönümümüzdü. Cumartesi günü benim çalışma ihtimalim olduğu için önceden bir plan yapamamıştık. O gün kalktık, kahvaltı ettik sonra hadi bir yere gidelim hafta sonu için dedik. Yakındaki alternatifleri düşündük: Kartepe, Maşukiye, Abant, Sapanca derken aklımıza Şile düştü. İşyerinden bir abimizin önerisi olan İskandil Butik Oteli aradık, boş yer varmış şansımıza . Hemen rezerve edip yola düştük.
Yollar neyseki çok yoğun değildi. 2-2.5 saatte Şile'ye vardık. Hava yağmurluydu, arada yağıp duruyordu ama bizim keyfimizi hiç bir şey kaçıramazdı. Otelin lokasyonu çok iyi, direkt Şile Feneri'nin yanında. 4 odası var. İsimleri de denizcilikten geliyor: Güverte, Alesta, Alarga ve Pruva. Biz Alesta'da kaldık, tüm odalar deniz manzaralı ve Güverte ile Pruva jakuzili odalarmış. Biz oraya vardığımızda çok acıkmıştık ve direkt restaurantına girdik. Restaurantı da ayrı güzel. Karadeniz'in hırçın dalgaları ve Eylül yağmuru manzarasında yemeğimizi yedik.
Et menüsü sadece balıkla mı sınırlıydı hatırlamıyorum ama biz oraya gitmişken ve hazır avlanma mevsimi de yeni açılmışken taze balık yiyelim dedik. Çeşitli mezeleri, kalamar, karides, denize dair ne ararsanız mevcut. Denizden babam çıksa yerim diyenlerdenseniz bu yer tam size göre.
İçerisi ahşap yapı, ahşap pencereleri kanaviçe işlemeli perdelerle süslü, iskandillerin aydınlatmada kullanıldığı çok zarif bir yerdi. Aşağıdaki fotoğraf da restauranttan.
Sonrasında da hava kararmadan Şile turuna çıkalım dedik. Benim Şile'ye ilk gidişimdi, Erkan daha önce de gitmiş. Onun için bana her şey yeniydi. Önce sahile indik bir Şile sahilini gezdik. Yağmurdan dolayı ortalıkta çok az insan vardı. Sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum.
Restorasyonundan sonra Sünger Bob'a benzetildiğinin söylenmesiyle çok konuşulan Şile'nin başlıca simgelerinden biri olan Şile Kalesi. 12 metre yüksekliğindeki Şile Kalesi'nin Cenevizliler'den kaldığı söylenmektedir.
Limandaki dalgakıranın duvarlarını çok güzel desenlerle boyamışlar. Dalga kıranın hizasına merdivenle çıkalım dedik ama ıpıslak olarak geri indik. Belki yazın daha mümkündür de, bu havada dalgakıranın dalgaları kırışını izlemek çok mümkün değilmiş.
Bir plaj düşünün, ıssız, geriye sadece yağmur ve boş şezlonglar kalmış. Eylül biraz hüzünlüdür denilir ya, biraz hüzün salıyor gerçekten manzara. Yaza veda ettiğimizin resmi.
Daha uzaktan bir bakış: Şile midyecisi Adil Usta da dükkanı sahilde bırakıp gitmiş.
Gece de Şile Feneri'ne gitmek üzere yola çıktık. Gerçekten devasa ve özellikle gece muhteşem görünen bu fenere hayran kaldık. Bu foto Erkan'ın objektifinden. Karadeniz'de kıyı güvenliğini sağlayan 2 fenerden biri ve 1859'da yapılmış. 20 deniz mili görüş mesafesine sahip. (Wikipedia) Şile'yi gidilip görülesi kılan en önemli şeylerde birisi bence bu fener.
Otel kahvaltıyı odada veriyor. Ertesi sabah butik bir otel için mükellef bir kahvaltıyı odamızda yaptık. Eklemeyi unuttum, odaların hepsi yere kadar cam ve direkt denize sıfır.
Ve son olarak bizi unutmayalım: Nice mutlu yıllara canım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder