Uzun zamandır bir "Büyükada'ya gidelim." vardı dilimizde. Bugüne nasip oldu. İstanbul'da 5 yıl kalmama rağmen İstanbul'un tarihi ve doğal güzellik olarak bayağı bir yerini gezmediğimi fark ettim. Çoğu yerini İstanbul'a yerleşmeden önce ya da ayrıldıktan sonra keşfettim. Büyükada da bunlardan biri oldu. Yaz döneminde (15 Eylül'e kadar devam ediyormuş.) Yalova'dan vapurla geçilebiliyor.
Vapur yolculuklarının ayrı bir keyfi var. Güzel bir yer bulup zihnini ve gözlerini denize bırakmak insana huzur veriyor.
Büyükada'ya Yalova'dan 1 saat 15 dakikada gittik. İki kişi gidiş- dönüş bilet ücreti 50 TL. Bence uygun bir fiyat. Adada ilk dikkatimi çeken İstanbul vapur iskelesi oldu. Genelde gar ve iskele gibi yerlerde Türk mimarisinin güzel örnekleri var İstanbul'da.
Adaya adım atar atmaz upuzun bir kuyruk gördük. Meğer fayton kuyruğuymuş. Adada ulaşım bisiklet ve faytonlarla yapılıyor. Çok hoşuma gitti, keşke her yerde şehir içi ulaşım bisikletle yapılabilse dedim. Aklıma Delft geldi. Bu arada bisikletinizi vapurda taşıyabilir, ya da orada bisiklet kiralayabilirsiniz. Günlük 20 TL-30 TL arasında değişen fiyatları var.
Büyükada'da beyaz rengin ve ahşabın ağırlıkta olduğu yazlık evler, villalar ve konaklar var. İnsanın baktıkça bakası geliyor bu özenle yapılmış evlere. Hele de pembeli, morlu begonvilleri! Evlerin girişini nakış gibi işlemişler. Benim en çok sevdiğim evlerden biri aşağıdaki ev oldu.
Biz adaya girer girmez kendimizi ara yollardan Aya Yorgi yoluna verdik. Normalde faytonla tur da yapılabiliyor. Ancak biz yürümeyi tercih ettik. Aya Yorgi'deki kilisenin M.S 6. yüzyıla dayanan bir tarihi varmış. İçine girdik ancak fotoğraf çekmek yasak olduğu için çekemedim. Duvarlarındaki resimler, tablolar ve avizeleri ile görkemli bir kiliseydi. Açıkçası nedense adada o kadar güzel bir kilise görmeyi beklememiştim. Ama içine girince hayran kaldım.
Aya Yorgi tepesine çıkarken çok yorulduk, çünkü ciddi anlamda uzun bir yol sonunda yokuş tırmandık. Giderkene kesinlikle spor ayakkabı ya da rahat bir ayakkabı giyin. Oraya varınca ama kesinlikle iyi ki gitmişim diyorsunuz. Muhteşem bir Ada, İstanbul ve Marmara Denizi manzarası var. Orada "Yücetepe Kır Gazinosu" diye bir mekan var. Oranın müthiş manzarasında lezzetli yemeklerini yiyip, çayınızı, kahvenize içerek yorgunluğunuzu unutabilirsiniz. Yukarıdaki resmi Yücetepe'den çektim.
Yürüyerek çıktık dedim ama dönüşte aynı şeyi yapmayalım dedik ve faytonla indik. Kaç kilometre yol yürüdük giderkene çok merak ediyorum. Bilen varsa söylesin.
Başka neyini denemeden dönmeyelim derseniz, "Tarihi Prinkipo Dondurma" diye bir dondurmacı var. Ekstra büyük külahlarda neredeyse her çeşit dondurma mevcuttu. Bu kadar büyük külahları daha önce hiç bir semtte görmedim. Adaya yolunuz düşerse mutlaka deneyin. Ayrıca sahilde de çok fazla restaurantı vardı, ama biz onları denemedik. Seçenek bol.
Yukarıdan güzel seyir terası olan bir de Kahve Dünyası da var. Binası 3 kat, en üst kattan iskelelerin ve denizin çok güzel manzarası var. Aşağıdaki fotoğrafı da oradan çektim.
Bir çok hediyelik eşya da mevcut. Eşim bana bugünün anısına bir bisiklet şeklinde dekoratif süs aldı. Bundan adada çok yerde satılıyor, aynı zamanda magnetler, el işi bandanalar, şallar gibi bir çok alternatif de mevcut.
Ve son olarak 30 Ağustos Zafer Bayram'ımız kutlu olsun. "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" diyen Ata'mın büstüyle veda ediyorum. Çok söze gerek yok aslında, Ata'm az ve öz bir cümleyle çok güzel ifade etmiş. Anlamsız savaşların, ölümlerin bitmesi dileğiyle. İyi haftalar olsun.